foto1 foto2 foto3 foto4 foto5


+090 542 356 XX XX
irayerbaa@live.com
İrfan Aydın

Erbaalı İrfan Aydın Web Sitesi....

Mes´ul olduğun şeyle meşgul ol...

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! Sizden önce geçen (peygamberlerin ümmet)ler(i) üzerine (farz olarak) yazılmış olduğu gibi, sizin üzerinize de o (ramazan ayındaki) oruç (farz olarak) yazılmıştır. Tâ ki siz (açlık yardımıyla günahlardan) hakkıyla sakınabilesiniz! Sayılı birtakım günleri (oruçlu geçirmeniz size farz kılınmıştır)! (el-Bakara Sûresi:183, 184’den)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ramazan ayından ilk gece olduğunda şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur; cehennem kapıları sıkıca kapatılır, artık (ramazan boyu) ondan hiçbir kapı açılmaz.

Cennet kapıları da tamamen açılır, artık onun hiçbir kapısı kapanmaz ve bir münadi (çağırıcı):

“Ey hayır dileyen! (Hakka ibadete) gel! Ey şer dileyen! (Günah işlemekten) vazgeç (artık)” diye çağırır.” (Tirmizî, Savm:l, No:682, 3/66-67)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! (Yapacağınız ve bırakacağınız her işte) Allâh’tan hakkıyla sakınırsanız, (o takvâ sayesinde) O sizin için (hakkı bâtıldan ayıracak) bir (nur ve) Furkan(, haklıyı haksızdan ayıracak bir yardım, iki cihanda kurtuluş ve şüphelerden çıkışa vesile olacak bir hidâyet) yaratır, (dünyâda) sizden kötü işlerinizi(n eserini) örter ve (âhirette) sizin için bağışlamada bulunur.

Zaten Allâh (c.c) pek büyük bir fazl(-u ikram, lütf-u ihsân) sahibidir! (Bu yüzden Kendisine hiçbir şey vâcip olmadığı halde, takvâya karşılık bu kadar büyük vaatlerde bulunmuştur.) (el-Enfâl Sûresi:29)

HADÎS-İ ŞERÎF

İbni Ömer (Radıyallâhu Anhüma)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):

“İslâm beş esas üzerine kurulmuştur (bunlar da); Allâh’tan başka bir ilâh bulunmadığına ve Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in Allâh’ın elçisi ve kulu olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hac yapmak ve Ramazan orucu tutmaktır.” (Buharî, İman 2 No:8 1/27 Müslim, İman 7 No:16 1/29) buyurmuştur.

ÂYET-İ KERÎME

O Allâh’ı nasıl inkâr edebiliyorsunuz ki; siz (babalarınızın sulplerinde meniler halinde) ölüler iken, (analarınızın rahimlerinde) O sizi diriltmiştir, sonra (ecellerinizin bitiminde) O sizi öldürecektir, (ölümden) sonra yine O sizi diriltecektir, sonunda da (âhirette) ancak Kendisine döndürüleceksiniz!? (el-Bakara Sûresi:28)

HADÎS-İ ŞERÎF

Enes (Radıyallâhu Anh)dan rivayete göre; Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem):

“Allâh-u Tebâreke ve Te’âlâ eğer göklere ve yerlere konuşma izni verseydi, elbette ramazan orucu tutanları cennetle müjdelerlerdi” buyurmuştur. (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl:8/482, No: 23738-23739)

ÂYET-İ KERÎME

(Ey müminler! Kâfirlerle cihat etme kuvvetini kazanana kadar gücünüzü aşan cihatlara kalkışmayıp, elinizden geleni yapmaya bakın da,) o (farz) namaz(lar)ı dosdoğru kılın, zekâtı da verin! Kendileriniz için hayır(lı olan ibadet ve taatlar)dan ne takdim ederseniz, onu(n ecir ve sevabını) Allâh katında (kat kat fazlasıyla) bulacaksınız. Şüphesiz ki Allâh (c.c) sizin yapmakta olduklarınızı (hakkıyla gören bir) Basîr’dir. (Bu yüzden hiçbir kimsenin ameli O’nun nezdinde zayi olmaz.) (el-Bakara Sûresi:110)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Mes’ûd el-Ğıfârî (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem):

“Eğer kullar, ramazanda neler olduğunu bilseydiler, elbette ümmetim bütün senenin ramazan olmasını isterdi” buyurdu. (İbni Huzeyme, no:1886, 3/190-191)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! (Zikir, şükür, oruç ve cihada devam edebilmek ve tenkitlere aldırmaksızın kıble konusunda sâbit kalabilmek gibi ibadetlere muvaffak kılınmak için) sabırla(; günahlara ve nefsânî hazlara kapılmaya karşı direnişle) bir de (ibadetlerin aslı ve müminlerin miracı olan) o (farz) namaz(lar aracılığıy)la yardım arayın! Şüphesiz Allâh(ın yardımı dâima) sabredenlerle beraberdir. (el-Bakara Sûresi:153)

HADÎS-İ ŞERÎF

Enes (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu yatağı üzerinde uyusa da ibadettedir.” (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, no:3824)

ÂYET-İ KERÎME

Şüphesiz o kimseler ki (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğruluğu ve ona inanılması gerektiği hususunda) indirmiş olduğumuz o açık delilleri ve hidâyeti, Biz onu o (Tevrât) kitab(ın)da insanlara açıkladıktan sonra gizlemektedirler; işte sana! Onlar (öyle kötü kimselerdir ki), şüphesiz Allâh (c.c) da onlara lânet etmektedir, tüm lânet edebilenler de onları lânetlemektedir!

Ancak o kimseler ki (yaptıkları gizleme işinden ve dönülmesi gereken bütün yanlışlardan) tevbe etmişlerdir, (yaptıkları bozgunculuğu) düzeltmişlerdir ve (kâfirlik damgasını üzerlerinden tamamen silip, iyilikte örnek olmak için, hatalarından tevbe ettiklerini insanlara) açıklamışlardır, artık işte sana! Onlar ki, Ben öylelerinin tevbelerini kabul ederim! Zaten (tevbeleri son derece kabul eden) Tevvâb da, (kullarına bolca rahmet akıtan) Rahîm de ancak Ben’im! (el-Bakara Sûresi:159-160)

Bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığına göre; vaaz ve fetvâlarıyla insanları yanlışa sevk eden âlimlerin tevbesinin kabûlü için sadece pişmanlık yeterli olmayıp birkaç şart gereklidir. Tabi ki yine de ilk şart pişmanlıksa da, burada “Islâh” ve “Tebyîn” yani yaptıkları yanlışı düzeltme ve bu düzeltmeyi herkese açıklama şartı ilave edilmiştir. Zira onların günahı, Allâh (c.c) ile aralarında kalmayıp insanları ifsâda sürüklemiştir.

HADÎS-İ ŞERÎF

Abdullah ibni Mes’ûd (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ramazan ayında her gece iftar zamanında cehennem ateşinden altmış bin azatlı vardır.” (Beyhakî, Şu’abu’l-îman, No:3334, 5/221-222)

ÂYET-İ KERÎME

Ey (nefsânî arzuların karışımından arınmış) hâlis akıllara sahip olanlar! (Öldüreni öldürerek uygulayacağınız) kısasta sizin için büyük bir hayat vardır. Tâ ki siz (kısastan korkarak cana kıymaktan) iyice sakınasınız! (el-Bakara Sûresi:179)

İslâm hükümleri içinde en çok itiraz konusu olan ve inkâr edenlerin dinden çıkmasına sebebiyet veren “Kısas” mevzuunun hüküm ve hikmetlerinin tafsilâtı için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri:2/236-249

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Oruç tutun, sıhhat bulun” buyurmuştur. (İbn-i Sünnî, Ebû Nu’aym, et-Tıbb, Nebhânî, el-Fethu’l-Kebîr, No:7301, 2/25)

Abdullah İbn-i Ebî Evfâ (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem): “Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbih; ameli kat kat edilmiş, duası makbul ve günahı affedilmiştir” buyurdu. (Ali el-Müttekî, Kenzü’l-ummâl: 8/443, No:23562)

ÂYET-İ KERÎME

Allâh yolunda (mallarınızı cömertçe harcayarak) infakta bulunun, (geçiminizi bozacak şekilde israfa kaçarak yahut Allâh yolunda cihat ve infaktan geri kalarak) ellerinizle (kendinizi) tehlikeye atmayın /nefislerinizi tehlikeye atmayın/ ve (verdiklerinizin yerini dolduracağı hakkında Allâh-u Te’âlâ’ya karşı) hüsn-ü zanda bulunun /(fakirlere) iyilik yapın/ (muhtaçların bakımı dâhil tüm amellerinizi) güzelce yapın/! Şüphesiz ki Allâh (c.c) iyilik edenleri sever(; onların bu davranışına rıza gösterir ve kendilerini mükâfatlandırır)! (el-Bakara Sûresi:195)

HADÎS-İ ŞERÎF

Abdullah (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “Bizler, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in maiye¬tinde (evlenmek için) hiç bir imkân bulamayan birtakım gençlerdik. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bize:

“Ey gençler zümresi! Evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan en çok meneder (korur), ferci (tenasül uzvunu) de en iyi korur. Evlenmeye gücü yetmeyen de, oruca devam etsin. Çünkü oruç tutmak, kişi için bir eneme (şehveti kıran bir şey)dir” buyurdu. (Buharî, Nikah, 2,3,6/117, Savm:20, Müslim, Nikah:l,3)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! (Emirlerime karşı itaat ve) teslimiyete (sadece görünüşte değil, içiniz ve dışınızla) topluca girin!/ İslâm(î konular)a bir bütün olarak girin (de, dînî hükümler arasında ayrım gözetmeyin)!/ (Emirler ve yasaklar arasında ayırım yapıp, işinize gelmeyeni terk ederek) şeytanın izlerine uymayın. Çünkü şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır. (el-Bakara Sûresi:208)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin, yemesini içmesini bırakmasına Allâh (c.c)’ın hiç bir ihtiyacı yoktur.” (Buharî, Kitabu’s-savm:8, 2/228)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! Sizi rızıklandırmış olduğumuz şeylerden (bazısını zekât olarak hayır yolunda) infakta bulunun; büyük bir gün gelmeden önce ki, kendisinde ne bir alış-veriş (yoluyla, kaçırılanı telâfi fırsatı) vardır, ne bir dostluk (nedeniyle müsamaha ve yardım) vardır ve ne de (Allâh (c.c)’dan izinsiz) bir şefaat (ve aracılık imkânı) vardır! (Zekâta inanmayarak veya hafife alarak Allâh-u Te’âlâ’nın emrini inkâr etmiş olan) o kâfirler ise, (muhtaç kalacakları gün için yatırım yapmadıklarından, kendilerine yazık eden) zâlimler ancak onlardır. (el-Bakara Sûresi:254)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Oruç, yemekten içmekten kesilmek değildir. Oruç, ancak fuzulî ve şehevanî sözlerden oruç tutmaktır.

Eğer bir kişi sana söver veya sana karşı bilgisizce hareket ederse sen “Muhakkak ben oruçluyum (dolayısıyla sana uyamam)” de. (Hâkim, Müstedrek: 1/430)

ÂYET-İ KERÎME

Her kim Allâh’ın (kitaplarının) âyetlerini (ve hak dinin ancak İslâm olduğuna delâlet eden huccetleri) inkâr ederse şüphesiz ki Allâh, muhâsebesi pek çabuk olan Zât’tır . (Tüm kullarının hesabını, dünyâ saatlerinden altı saate denk gelen kısa bir süre içinde tamamlayacaktır.)

Şüphesiz ki Allâh nezdinde o (gerçek ve makbul) din ancak İslâm’dır. O kendilerine (Tevrât ve İncîl) kitap(ları) verilmiş olan (Yahudi ve Hristiyan)lar, (İslâm’ın hak olduğuna dâir kesin) ilim onlara geldikten sonra, (hak ve hakikati anladıkları halde) ancak aralarında bulunan bir kıskançlıktan dolayı ayrılığa düşmüştür. (Âl-i İmrân Sûresi:19)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem):

“Nice oruç tutanlar vardır ki (haramdan sakınmadıkları için) oruçlarından nasipleri sadece açlık, nice gece kalkanlar da vardır ki, kıyamlarından nasipleri sadece uykusuzluktur” buyurdu. (Hâkim, Müstedrek:1/431)

ÂYET-İ KERÎME

(Habîbim! Yahudi ve Hristiyanlara özellikle; Necrân Hristiyanlarıyla Medine Yahudilerine) de ki: “Ey Ehl-i Kitap! (Kur’an’da ve sizin değiştirilmemiş gerçek kitaplarınızda) bizimle sizin aranızda eşit ol(duğu açıklan)an ve Allâh’tan başkasına ibadet etmememiz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allâh’ı bırakıp da, bir kısmımızın diğer bir kısmı rabler edinmemesinden ibaret bulunan bir kelimeye (ve davaya) gelin! (İşte hak dîn olan İslâm budur.)” ! Artık eğer onlar (senin bu teklifinden sonra yine de İslâm’dan) yüz çevirirlerse(, ey Müslümanlar! Onlara) deyin ki: “O halde şâhit olun; (size rağmen) biz gerçekten (ibadeti Allâh’a tahsis eden) Müslümanlarız(, sizse inancınızın yanlışlığını itirafa mecbur kalan kimselersiniz)!” (Âl-i İmrân Sûresi:64)

“Dinler arası diyalog” görüşünü savunan bazı yanlış fikir sahiplerinin, bu âyet-i kerîmeyi davalarına delil göstermeleri, ya tefsirini tam anlamaya ilimleri yetmediğinden veya bazı menfaatler karşılığı doğru inancı satmaları neticesinde kasıtlı tahrife yeltenmelerinden kaynaklanmış olsa gerektir. Oysa günümüzde hakkı bulmak için gerekli araştırma imkânları bolca mevcutken, böyle itikadî bir konuda ilim yetersizliği mazeret sayılamaz.

HADÎS-İ ŞERÎF

Sehl (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Cennette, ‘er-Reyyan’ denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer; ondan oruç tutanlardan başka hiç kimse giremez. (Kıyamet gününde): ‘Oruç tutanlar nerede?’ denilir. Oruç tutanlar kalkarlar ve o kapıdan girerler. Onlardan başka hiç bir kimse buradan giremez. Onlar girdiği zaman kapı kapatılır, artık bu kapıdan hiç bir kimse giremez.” (Buharî, Savm:4, 2/226, Müslim, Sıyam:166)

ÂYET-İ KERÎME

Her kim dîn olarak İslâm’dan başkasını ararsa, asla kendisinden (bu yanlış dîni de, diyâneti de) kabul edilmeyecektir. Üstelik o, (fıtratında bulunan İslâm kabiliyetini işleterek sonsuz cennetleri ve nimetleri kazanma imkânına sahipken, kâfirliği seçip bu istidâdını iptal ederek ebedî azaplara dûçâr olacağından,) âhirette hüsrâna düşenlerdendir. (Âl-i İmrân Sûresi:85)

İslâm kelimesi, tevhid ve inkıyâd(; Allâh-u Te’âlâ’nın birliğini kabul edip gönderdiği peygambere itaat) mânâsında olduğundan, her peygamberin dini İslâm’sa da burada kastedilen, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in getirdiği özel şeri’attır. Bu durumda mânâ: “Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderildikten sonra her kim onun şeri’atından başka yol arayışına girerse, onun bu yolu, kendisini Allâh-u Te’âlâ’nın rızasına ve mükâfatına asla ulaştırmayacak, üstelik cehennem azâbına düşürecektir” şeklindedir.

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre; Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Her kim inanarak ve mükâfatını yalnız Allâh’tan umarak Ramazanı oruçlu geçirirse, geçmiş günahları kendisi için mağfiret olunur.” (Buhârî, Îman:28 1/15, Leyletü’l-Kadr:l, Savm:6)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! (Emirlerini tutup, yasaklarından kaçınarak) Kendisinden sakınılması gerektiği şekilde Allâh’tan hakkıyla sakının ve siz ancak Müslüman kimseler olarak ölün!

Allâh’ın ipi (olan Kitabına ve dini)ne hep birlikte sımsıkı sarılın ve (Ehl-i Kitap gibi ihtilâfa düşerek haktan ve birbirinizden) ayrılmayın. (Âl-i İmrân Sûresi:102-103)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Saîd el-Hudrî (Radıyallâhu Anh): “Ben Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğunu işittim” demiştir:

“Her kim (cihat vazifesinde iken) Allâh yolunda bir gün oruç tutarsa, Allâh onun yüzünü (vücudunu) yetmiş yıl cehennem ateşinden uzaklaştırır.” (Buharî, Cihad:36, 3/213, Müslim, Sıyam:167-168)

ÂYET-İ KERÎME

Her (can taşıyan) nefis ölümü tadıcıdır. (İşte ölüm sonrası inkârcılar karşılıksız kalmayacaktır. Bazıları bir zaman için dünyâda yaptıklarının yanlarına kâr kaldığını zannetse de, iyi-kötü tüm yaptıklarınıza verilecek) karşılıklarınız size ancak (kabirlerinizden kalkacağınız) kıyâmet günü tamamıyla ödenecektir.

İşte (o zaman) her kim o (cehennem) ateş(in)den uzaklaştırılır da cennete girdirilirse, muhakkak ki o kurtulmuş(; umduğuna ulaşıp, korktuğundan emin olmuş)tur. O en alçak (dünyâ) hayat(ının lezzet ve yaldızları) ise, aldatıcı bir (menfaat ve geçici bir) yaşantıdan başkası değildir. (Âl-i İmrân Sûresi:185)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre; Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Her kim (yolculuk gibi bir) ruhsat ve hastalık bulunmaksızın, ramazandan bir günün orucunu yerse, bütün bir ömür oruç tutsa da onu ödemiş olmaz!” (Ebû Davud, Savm:38, Tirmizî Savm27 No:728, 3/92)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! (İbadetlerin meşakkatlerine ve başınıza gelen zorluklara) sabredin, (Allâh düşmanlarıyla cihat ederken) sabır yarışında (onlara) gâlip gelin, (cihada hazır bir şekilde) atlarınızı bağlı tutarak sınırlarda nöbet bekleyin ve Allâh(-u Te’âlâ’nın emirlerine karşı çıkmak)tan hakkıyla sakının! Tâ ki siz (korktuklarınızdan kurtulup, tüm arzularınıza kavuşarak) felâha erebilesiniz! (Âl-i İmrân Sûresi:200)

HADÎS-İ ŞERÎF

Süleym oğullarından bir kişinin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şunları benim elimde veya kendi elinde saydı ve: ‘Tesbîh (Sübhânellâh)’ terazinin yarısıdır ve ‘Elhamdülillah’ onu doldurur. ‘Tekbîr (Allâh-u ekber)’ ise gök ile yer yüzünün arasını doldurur. Oruç, sabrın yarısı temizlik de imanın yarısıdır” buyurdu. (Tirmizî, Deavât: 87, No:3519, 5/536)

ÂYET-İ KERÎME

Ey insanlar! Sizi tek bir nefis (olan Âdem)den yaratmış olan, onun bir parçası (olan sol kaburgasının en altı)ndan da (Havvâ ismindeki) eşini yaratmış bulunan ve her ikisinden birçok erkeklerle kadınları türetip (cihana) yaymış olan Rabbiniz(e karşı gelmek)den hakkıyla sakının!

Kendisi(nin adı) ile birbirinizden dilekte bulunmakta olduğunuz Allâh(a isyan)dan da, rahimler(in tesis ettiği akrabalık bağlarını zâyi etmek)den de hakkıyla sakının! Şüphesiz ki Allâh dâima üzerinize (hakkıyla gözcü olan) bir Rakîb olmuştur. (en-Nisâ Sûresi:1)

HADÎS-İ ŞERÎF

Abdullah İbn-i Amr (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Oruçla, Kuran kıyamet gününde kula şefaat edeceklerdir. Şöyle ki: Oruç ‘Ey Rabbim! Ben onu gündüzleri yemekten ve şehvetlerinden menettim, onun için beni, onun hakkında şefaatçi kıl’ diyecektir.

Kuran da ‘Ben onu geceleri uykusuz bıraktım, beni de onun hakkında şefaatçi kıl’ diyecek, böylece ikisi de (o kula) şefaatçi kılınacaklardır”. (Ahmed İbn-i Hanbel, el-Müsned: 2/174)

ÂYET-İ KERÎME

(Allâh ve Rasûlü tarafından) kendisinden yasaklanmakta olduğunuz (o kötü) şeylerin büyüklerinden sakınırsanız, Biz de sizden (diğer) kötü işlerinizi (ve küçük günahlarınızı) örteriz ve sizi (cennet gibi) pek şerefli bir mekâna girdiririz. (en-Nisâ Sûresi:31)

HADÎS-İ ŞERÎF

Hazreti Câbir (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz oruç, kulun kendisiyle cehennemden korunduğu bir kalkandır. (Allâh-u Te’âlâ Hazretleri): ‘O (oruç), Benim içindir ve onun karşılığını ben vereceğim’ (buyurdu)”. (Ahmed İbn-i Hanbel, el-Müsned, 3/396)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! Allâh’a itaat edin, o Rasûl’e ve sizden olan (âlimler, kadılar ve idâreciler konumundaki) ülü’l-emr’e de itaatte bulunun! (Ancak bu, onların size, Allâh ve Rasûlünün itaatini emretmeleriyle kayıtlıdır.) Şayet siz (ve yetkililer, dinle alâkalı) herhangi bir şey hakkında (aranızda) anlaşmazlığa düşerseniz, hemen o (meselenin doğru yorumu)nu Allâh(ın kitabın)a ve (kendisi mevcutsa bizzat) o Rasûl’e(, değilse onun sünnetine) çeviri(p havâle edi)n. Eğer siz Allâh’a ve o son güne inanmakta olduysanız(, size emredileni aynen yerine getirin)!

İşte sana! Bu (türlü fikir ayrılıklarında Kur’ân ve Sünnet’e başvurmanız, kendi görüşünüze uymaktan) daha iyidir, (âhirette güzel sonuç vereceği için) netice itibarıyla da daha güzeldir! (en-Nisâ Sûresi:59)

Âyet-i celîlede geçen “Ülü’l-emir”den kimlerin kastedildiği hakkında birkaç görüş vardır: Birincisi; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) zamanında olan ve ondan sonra bulunan Müslümanların emirleridir ki; halifeler, sultanlar, kadılar, ordu komutanları ve harbe gönderilen müfreze emirleri buna dâhildirler. İkincisi; dini iyi bilen fıkıh âlimleridir ki, bu görüş İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ) başta olmak üzere birçok sahâbe ve tâbi’în tarafından tercih edilmiştir. Zira diğer emirlerin, İslâm’ın hükümlerini iyi bilen ulemâya başvurmadan hareket etmesi imkânsızdır. Bu konuda birkaç görüş daha varsa da en isâbetli görüş bu ikisidir! Bu hususta geniş malumat için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri:5/265-285

HADÎS-İ ŞERÎF

İbn-i Abbas (Radıyallâhu Anhuma)dan rivayet edildiğine göre, i’tikâf eden hakkında, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“İ’tikâf, günahları hapseder (sahibini bütün şerlerden ve günahlardan korur) ve bütün iyilikleri işleyen gibi ona (i’tikâfa girene) sevaplar yazılır.” (İbn-i Mâce, Sıyam:67)

Hazreti Ali’nin oğlu Hazreti Hüseyin (Radıyallâhu Anhuma)dan rivayet edildiğine göre: Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ramazan’da on gün i’tikâf yaparsa, iki hac ve iki umre yapmış gibi olur.” (Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr: 1/486)

ÂYET-İ KERÎME

Her kim Allâh’a ve o Rasûl’e itaat ederse, işte sana! Onlar Allâh’ın kendilerine in’âm (ve ikram)da bulunmuş olduğu; o peygamberler, sıddîklar, şehitler ve (iyi amel sahibi olan) sâlihlerle beraberdirler. İşte sana! Arkadaş olarak ne de güzel olmuştur onlar! (en-Nisâ Sûresi:69)

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in âzatlısı Sevbân (Radıyallâhu anh) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e karşı çok muhabbetli olduğundan onsuz hiç duramazdı. Bir gün rengi değişmiş ve yüzünde üzüntü eseri belirgin bir halde huzûr-u risâlete geldiğinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona: “Senin rengini değiştiren şey nedir?” diye sordu. O: “Yâ Rasûlellâh! Bende hiçbir hastalık ve ağrı yok! Ancak seni göremediğim zaman tekrar sana kavuşuncaya kadar çok sıkıntı çekiyorum, sonra âhireti düşündüğümde seni hiç göremeyeceğimden korkuyorum! Çünkü sen peygamberlerin makamına yükseltileceksin, benimse cennete gireceğim şüpheli, eğer girecek olursam senin makamından daha aşağı bir mertebede olacağım muhakkak, yok eğer giremezsem o vakit seni ebediyyen göremeyeceğim!” dedi. İşte bunun üzerine bu âyet-i celîle nâzil olarak “Allâh’a ve Rasûlüne itaat edenlerin iki cihanda da sevdikleriyle beraber olacakları” müjdesini verdi. (Beğavî, Sa’lebî, Kurtubî)

HADÎS-İ ŞERÎF

Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Oruç, her kimi, canının istediği yemekten ve içecekten alıkoyarsa, Allâh-u Te’âlâ ona cennet meyvelerinden yedirir. Ve ona cennet şarabından içirir.” (Ali el-Müttekî, Kenzü’l-ummâl: 8/456, H. No:23635)

ÂYET-İ KERÎME

(“Selâm” lafzıyla yapılan ve hayırlı yaşam temennisi anlamına gelen) bir tahiyye ile selâmlandığınız zaman, (o selâma karşılık olarak) ya ondan daha güzeliyle tahiyyede bulunun veya onu (aynen) iade edin! Şüphesiz ki Allâh (selâm dâhil) her şeye karşı dâima (kullarını hakkıyla hesaba çekecek bir) Hasîb olmuştur. (en-Nisâ Sûresi:86)

Yahudilerin, Müslümanları en çok kıskandığı üç önemli konudan biri olma özelliği taşıyan “Tahiyye ve Selam” mevzuunun hükümlerini, hikmetlerini, fazîletine delâlet eden âyet-i kerîmelerle hadîs-i şerîfleri ve İslâm selâmının diğer bütün karşılama lafızlarından aklen ve naklen üstünlüğünün delillerini tüm tafsîlâtıyla görebilmek için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri: 5/428-476

HADÎS-İ ŞERÎF

Abdullah ibn-i Selâm (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır: Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in Medine-i Münevvere’ye teşriflerini duyduğumda insan kalabalığı arasına girerek ona baktım, yüzünü gördüğümde onun yüzünün bir yalancı yüzü olmadığını anladım. Onun ilk sözü şu oldu:

“Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin, sıla-i rahim yapın (akrabayı ziyaret edin) ve insanlar uyurken geceleri namaz kılın ki, selâmetle cennete giresiniz.” (Tirmizî, Kıyamet:42, No. 2485, 4/652)

ÂYET-İ KERÎME

Her kim (başkasına tealluk eden) bir kötülük işler yahut (kendiyle alâkalı bir günah işleyerek) nefsine zulmeder de, sonra Allâh’tan mağfiret dilerse, Allâh’ı (günahlarını çokça bağışlayıcı bir) Ğafûr ve (kendisine ziyade acıyan bir) Rahîm olarak bulur. (en-Nisâ Sûresi:110)

HADÎS-İ ŞERÎF

İbn-i Amr (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem): “Oruçlunun, iftar vakti mutlak kabul olunmuş bir duası vardır” buyurmuştur. (Ali el-Müttekî, Kenzü’l-ummal: 8/448, No:23592)

ÂYET-İ KERÎME

Şüphesiz ki Allâh Kendisine ortak koşulmasını(n cezasını ebedî azap olarak kesin hükme bağladığı için şirki) bağışlamaz. İşte sana! O, bunun dışındakini ise (ne kadar büyük günah olsa da, tevbe şartı koşmaksızın) dilediği kimse için bağışlar. Her kim Allâh’a (herhangi bir şeyi) ortak koşarsa, muhakkak ki o, (haktan) çok uzak bir sapıklıkla (yanlışa) sapmıştır. (en-Nisâ Sûresi:116)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Ümâme (Radıyallâhu Anh) şöyle anlattı: Ben bir kere Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Yâ Rasûlâllâh! Beni cennete girdirecek bir amel bana emret” dedim. O da:

“Oruca devam et, çünkü onun eşi yok” buyurdu. İkinci defa gelip aynı şekilde sorduğumda yine: “Oruca devam et, çünkü onun eşi yok” buyurdu. (Ali el-Müttekî, Kenzü’l-ummâl: 8/583, No:24275)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! Allâh’ı (vakitlerinizin

ekserisinde takdîs, tehlîl ve tahmîd gibi birçok övgü çeşitleriyle) çokça anarak zikredin!

(Özellikle en şerefli vakitler olan) gündüz başında ve gün sonunda da O’nu tesbîh (ederek ve namaz kılarak tüm noksan sıfatlardan tenzîh) edin! (el-Ahzâb Sûresi:41-42)

HADÎS-İ ŞERÎF

“Her kim Allâh rızası için bir gün oruç tutarsa Allâh-u Te’âlâ onu, yavru iken yuvadan uçarak uzaklaşıp, ihtiyarlayarak ölen karga(nın yüz hatta beş yüz seneye varan ömrü) kadar ce¬

hennemden uzaklaştırır.” (Ali el-Müttekî, Kenzü’l-ummâl: 8/558, No:24155, Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid: 3/181)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! Allâh ve Rasûlünün (emir ve yasaklarını çiğneyerek, onların) önüne geçmeyin ve (yapacağınız yahut terk edeceğiniz herhangi bir konuda) Allâh(a karşı muhâlif bir tavır takınmak)tan hakkıyla sakının!

Şüphesiz ki Allâh, (sözleriniz dâhil tüm işitilebilen şeyleri hakkıyla duyan bir) Semî’dir; (işleriniz dâhil bütün malumatı çok iyi bilen bir) Alîm’dir. (el-Hucurât Sûresi:1)

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem):

“Oruç sabrın yarısıdır. Her şeyin bir zekâtı vardır, bedenin zekâtı da oruçtur” buyurdu. (Ali el-Müttekî, Kenzü’l-ummâl: 8/444, No:23571)

ÂYET-İ KERÎME

Muhakkak Biz onu(; o ebedî mucize olan Kur’ân-ı Kerîm’i) Kadir Gecesi’nde (Levh-i Mahfûz’dan, birinci kat semaya) topluca indirdik!

Kadir Gecesi’nin ne (kadar büyük bir gece) olduğunu sana bildirmiş olan şey de nedir?

(Kimse bilemez ki bildirsin! İşte şimdi Ben sana bildiriyorum ki;) Kadir Gecesi(, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan) bin aydan daha hayırlıdır! (Bu nedenle onda yapılan sâlih bir amel, seksen üç sene dört ay boyunca sürekli yapılan bir amele denk olmaktan öte, ondan daha faziletlidir!)

Melekler de, Rûh (diye adlandırılan Cebrâîl (Aleyhisselâm)) da (o geceden bir dahaki seneye kadar takdir edilmiş olan) her önemli işten dolayı Rablerinin izniyle onda iner de iner.

Fecir doğuncaya (ve tan yeri ağarıncaya) kadar (melekler karşılaştıkları her imanlı erkek ve kadına selâm verdikleri için,) o (gece) ancak bir selâmdır! (el-Kadr Sûresi:1-5)

HADÎS-İ ŞERÎF

İbni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kadir Gecesini yirmi yedinci gecede arayın!” (Abd ibni Humeyd, no:791, Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:4808, 8/426, Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 15/558)

ÂYET-İ KERÎME

Ey iman etmiş olan kimseler! Allâh’a nasûh bir tevbe ile tevbe edin! Ola ki Rabbiniz kötü işlerinizi sizden tamamen siler ve Allâh’ın, o Peygamberi ve onunla birlikte iman etmiş bulunanları rezil etmeyeceği bir günde sizi, altlarından ırmaklar akmakta bulunan pek kıymetli cennetlere girdirir. (Sıratı geçerlerken) onların nuru önlerinde ve sağlarında (kendilerinden önce) koşacaktır. Onlar (münafıkların nurunun söndüğünü görünce): “Ey Rabbimiz! Bizim için nurumuzu tamamla ve bizim için (günahlarımızı) bağışlamada bulun! Şüphesiz ki Sen her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’sin!” diyeceklerdir. (et-Tahrîm Sûresi:8)

HADÎS-İ ŞERÎF

Enes ibn-i Mâlik (Radıyallâhu Anh)’dan rivayet edilen şu hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Dört gece vardır ki, geceleri günleri gibi, günleri de geceleri gibi (faziletli)dir. Allâh-u Te’âlâ, bunlarda yapılan yeminleri doğru çıkarır(; ism-i şerîfi adına and verilerek yapılan duaları kabul eder), canları (cehennemden) âzâd eder ve bol mükâfatlar ihsan eder. (Bunlar da:)

(1) Kadir gecesi ve sabahı,

(2) Şa’bânın yarı (onbeşinci) gecesi ve sabahı,

(3) Arefe gecesi ve sabahı,

(4) Cuma gecesi ve sabahıdır.” (Hafız Ebû Nu’aym, Ahmed ibn-i Hıcâzî, Tuhfe-tü’l-ihvân, sh:51)

ÂYET-İ KERÎME

İnsanlar için (Allâh-u Te’âlâ tarafından) hesab(a tâbi tutulma)ları çok yaklaşmıştır. Onlar ise (İlâhî muhâsebeden ve ona hazırlanmaktan) gaflet içerisindedirler, (bu hususu önemseyip düşünmekten dahi) yüz çeviricidirler. (el-Enbiyâ Sûresi:1)

HADÎS-İ ŞERÎF

Hazret-i Âişe (Radıyallâhu Anha)dan rivayet edildiğine göre, Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:

“Cuma sâlim olursa (mümkün mertebe günahsız ve huzûr-u kalple geçerse), bütün günler sâlim olur.

Ramazân sâlim olduğunda ise, bütün sene selâmette olur.” (İsbahânî, Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr:2/228; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl:7/710, No:21049) buyurmuştur.

ÂYET-İ KERÎME

(Habîbim! Câhiliyet döneminde çok adam öldüren, zina yapan ve kul hakkına giren müşriklerden sana gelip, iman etmeleri durumunda tevbelerinin kabul olup olmayacağını ve evvelce yaptıklarının bir keffâreti bulunup bulunmadığını soranlara, tarafımdan) de ki:

“Ey o nefisleri aleyhine haddi aşmış bulunan kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümitsiz olmayın! Zira şüphesiz ki Allâh (şirk dışında) günahları topluca bağışlar! Gerçekten O, (en büyük günahları dahi çokça bağışlayan) Ğafûr da, (kullarına çok acıdığı için sıkıntılarını gideren) Rahîm de ancak O’dur! (ez-Zümer Sûresi:53)

Ehl-i Sünnet’e göre şirkin bağışlanması iman şartına bağlıdır, diğer günahların mağfireti içinse tevbe şart değildir. Ama bu, “Kulun tevbe etmesi lâzım değil” anlamına gelmeyip, “Allâh-u Te’âlâ dilediğini tevbesiz de affedebilir!” demektir. Zira tevbesiz ölenin durumu, Allâh-u Te’âlâ’nın dilemesine ısmarlanmıştır; dilerse affeder, isterse azap eder.

HADÎS-İ ŞERÎF

Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):

“Her kim Allâh’a ve Rasûlüne iman eder, namazı hakkıyla kılar ve ramazanda oruç tutarsa, Allâh yolunda hicret etse de yâhut doğduğu yerde otursa da onu cennete girdirmek Allâh üzerine bir hak olur” buyurdu. O zaman: “Yâ Rasûlellâh! İnsanlara bunu haber verelim mi?” dediklerinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):

“(Haber edin ama cennetin her yeri bir değildir!) Şüphesiz Cennette yüz derece vardır ki Allâh-u Te‘âlâ onları Kendi yolunda cihâd edenler için hazırlamıştır. Her iki derece arası gökle yer arası kadardır. Allâh’tan isteyeceğiniz zaman Firdevs’i isteyin! Şüphesiz orası cennetin en orta yeridir, cennetin en yüksek yeridir, oranın üstünde Arşu’r-Rahmân vardır, cennet ırmakları da oradan kaynamaktadır” buyurdu. (Buhârî, Tevhîd:20, no:6987, 6/2700; İbnü Kesîr, et-Tefsîr:7/233)

———————————–

Âyet-i kerîmelerin mânâları; Efendi Hazretlerinin Meâli’nden; “Mahmud Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâli Âlîsi”nden alınmıştır.

Hadîs-i şerîfler Efendi Hazretlerinin Tefsîri; Rûhu’l-Furkān Tefsîri ve Cübbeli Ahmet Hoca’nın Oruç ve Ramazan risâlelerinden alınmıştır.

Yorum ekle

Ziyaretçi Sayacı

Bugün 775

Dün 406

Bu Hafta 1572

Bu Ay 2917

Tümü 3671589

Facebook Login

Üye Girişi

Mesaj Kutusu

Giriş yapmamışsınız.

Kimler Çevrimiçi

80 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi

Son Kullanıcılar

  • Nfejdekofhofjwdoe jirekdwjfreohogjkerwkrj rekwlrkfekjgoperrkfoek ojeopkfwkferjgiejfwk okfepjfgrihgoi
  • RobertDop
  • bkobend
  • CesarGon
  • LarryCon

Erbaa Namaz Vakitleri

Erbaa Hava

ERBAA

Haftanın Sohbeti

İstatistikler

Kullanıcılar
5626
Makaleler
797
Makale Görünüm Sayısı
3473926

Sayfa Alt Bilgisi

Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.



Copyright © 2024 Erbaalı İrfan Aydın Rights Reserved.